BİR ŞİRKETE YATIRIM KARARINA HUKUKİ BAKIŞ
Bir şirkete yatırım yapmak her şeyden önce kazanç ile somutlaşacak başarıya olan inançtır. Ancak bu başarının gerçeğe dönüşmesi sayısız engelin aşılması ve riskin göze alınmasını gerektirmektedir. Her konuda olduğu gibi risklerin en aza indirilmesi titiz bir çalışma ve inceleme yapmak ile mümkündür. Hukuki riskler de aynı şekildedir.
Satın Almak Mı? Yatırım Mı?
Bir şirketin tümüyle satın alınması, genelde ya firma kurumsallaşmış ise veya somut ve transfer edilebilir bir ürün veya marka gibi bir değer mevcut ise gerçekleşmektedir. Şirketin faaliyeti, girişimcinin bireysel çalışması, enerjisi ve etkinliğine bağlı ise o şirketim tümüyle satın alınmasından ziyade ancak küçük ortak olarak yatırım yapılması çoğunlukla tercih edilir.
Şirketin tümüyle satın alınması artık satın alanın kendi kurallarını koyacağı ve kültürünü getireceği yeni bir durum yaratır. Her ne kadar pratikte kurucu/girişimcinin profesyonel olarak o şirkette belli bir süre daha çalışması şart koşulsa da bu durum gececidir ve şirket içi oyunun kuralları değişmiştir. Bu tip durumlar şirketin daha büyük balık tarafından yutulması olarak da görülebilir.
Şirketin başarısının girişimcinin şahsi başarısı ile orantılı olduğu işletmelerde tümüyle satın alma pek gerçekleşmez ve uzun vadede de satın alanı çok memnun etmez. Bu tip şirketler genelde erken aşama veya gelişme/büyüme yatırımları alma isteğinde olan şirketlerdir. Bu şirketlere azınlık hisse satın alınmak suretiyle ortak olunması ve şirketin potansiyel başarısına olan inanç ile sermaye aktarılması başlıca yatırım sebebidir.
Yatırım Sürecindeki Hukuki Risklerin Azaltılması
Yatırım kararı sürecinin bir çok aşamasında yatırım yapılacak şirketin tanınması başlıca işlerden biridir. Hukuki olarak da şirket kimliğinin tanınması, şirket inceleme ve değerleme (due diligence) sürecinin önemli unsurlarından biridir.
Kobi ölçeğindeki şirketler kurumsal yönetilmez, imza yetkilileri ile şirket sahipleri aynı olduğundan şahsen borçlanma, tüm borçların şirketin yasal defterlerinde görünmemesi riski mevcuttur. Bu durum Yönetim Kurulu üyeleri bakımından ağır kusur sayılsa da karşınızda duran şirketinin hisselerini satmak isteyen kişinin niyetinden yüzde yüz nasıl emin olabilirsiniz ki?
Girişim şirketlerinin çok büyük kısmı en çok yatırıma ihtiyaç duydukları aşamalarda kurumsallaşabilecek bir büyüklükte olmazlar. Bu sebeple hukuki inceleme ve riskleri tespit etmek için olağan hukuki due diligence uygulaması yöntemleri yetersizdir. Bu sebeple şirketin tümüyle satın alma işlemlerinde kurucunun/girişimcinin şahsi hareket tarzı, karakteri, müşterileri, iş ortakları ve ticari ilişkileri bakımından geçmişine dair detaylı araştırma yapılması, adeta güvenilirliğinin sorgulanması yararlı olacaktır.
Şirket ortaklığının belli bir pay satın alarak gerçekleştirileceği durumlarda yatırımcının büyük ortak olması, girişimcinin şevkini kıracağından işletmenin asli başarısını riske atacak bir hamle olarak görülür ve genelde tercih edilmez. Şirkette küçük hissedar olarak yatırım yapmak aslında şirketin geleceğindeki büyük başarı potansiyeline yatırımdır. Asli amaç finansal, yönetimsel mentorluk gibi araçlarla şirketin önünü açmaktır. Bu tip ortaklık işletmenin kültürünün devam edeceği bir yapıdır. Bu ortaklık yapısında yatırımcının şirkete koyacağı fonların sermaye artırımı ile şirket kasasına aktarılacak olması bir
güvencedir. Şirket yönetimi kurucu/girişimci ortaklar üzerinden yürümeye devam edeceği ve yatırımcının denetim ve mentorluk pozisyonlarında olacağı bir yapıda şirketin geçmiş borçlarının yasal defterlere yansıyıp yansımadığı ve yatırım aşamasında bunların görülememesi riskleri daha azdır. Hukukçu gözüyle riskin riskine dair önlemler almak dahi gerektiğinden şirketin yönetilmesi ve yasal kontrol yöntemleri ile ortaklar arası tamamlayıcı
sözleşmeler vazgeçilmez risk azaltma araçlarıdır.
Bu yazıda başlıklar halinde değindiğimiz konuların her biri uzun makalelerde işlenecek derinliktedir. Bu konuların detaylarına sonraki yazılarımızda girmeye çalışacağız.